Yaşadığımız büyük afet sonrası zaten bildiğimiz bir gerçek tokat gibi yüzümüze tekrar vuruldu.
Tekrar diyorum. Çünkü benim yaşım kadar dönemde bu konuda yediğim tokat sayısı oldukça fazla.
Binalarımız, şehirlerimiz hep yıkılıyor.
Sisam adasında deprem oluyor. Bizim Bayraklı da apartmanlar göçüyor.
Sisam nere, Bayraklı nire?
Kahramanmaraş’ta deprem oluyor, Diyarbakır’da apartman çöküyor.
Maraş nere, Diyarbakır nire?
Niye? Elbette inşaat kalitesi nedeni ile.
Ama bu arada depremin ana merkezinde hiç zarar görmemiş binalar da var.
Video ve fotoğraflarda görüyoruz.
Önündeki, sağındaki, solundaki, arkasındaki tüm binalar kül olmuş.
Ama ortadaki, kenardaki, bir arka sokaktaki bina ayakta.
Kuş uçuşu 300 kilometre uzakta Diyarbakır’da apartmanlar çökmüş.
O afetin merkezinde ki bina ayakta?
Böyle bir şey olabilir mi?
Olabiliyor işte.
Peki, neden olabiliyor?
-Çünkü onlar dayanıklı bina,
-Çünkü onlar 1999 sonrası deprem yönetmeliğine göre inşa edilmiş.
-Çünkü onların müteahhitleri ve inşaat mühendisleri ve usta, kalfa ve işçileri namuslu insanlar.
Bunların hepsi doğru.
Ama bir ayrıntıyı kaçırmamamız lazım.
Aynı zemin, aynı yüklenici, aynı malzeme, aynı etüt, aynı usta, kalfa ve işçiler tarafından aynı zaman diliminde inşa edilmiş iki binadan birisi moloz haline gelmiş, yanı başındaki yıkılmamış.
Niye?
İşte bunu araştırmamız lazım.
Yıkılan binaların neden yıkıldığını artık Ayşe Teyze de biliyor.
Yıkılmayanların niye yıkılmadığı sorusunun doğru cevabı lazım bize.
Benim önerim;
Öncelikle bu konu en ince ayrıntısına kadar araştırılmalı. Sorumlular mutlaka yargıda hesap vermeli ve zaten vermeye başladılar bile. Devletimize zeval gelmesin inşallah.
Bu konu önümüzdeki yıllarda neyi nasıl yapmamız gerektiği konusunda bize rehber olacaktır.
Neden yıkıldı biliyoruz. Neden yıkılmadı konusunda bilgi eksik.
Ayrıca, deprem bölgesinde ki insanlarımızın devletimizin şefkatli ellerinde nasıl yaşatıldığını ve bir kedi için dahi askeri helikopter kaldırıldığını hepimiz heyecanla izledik. Yapılan çalışmalar ve destekler gayet yerinde ve mantıklı. Bu konularda söz dalaşı ve eleştiri yapmak çok şık olmuyor. Bizler daha güzel ve daha iyi yaşanabilir bir kent nasıl inşaa ederiz onlar üzerine kafa yormalıyız. Erenler ve canlar…
Not: Facebook analiz ve derlemelerinden istifade edilmiştir (Bilgehan Bilge)
YAZARIN GÜNLÜĞÜ: İyilik Sadakayla Büyür… İnsanların zor zamanlarında bir derdine çare bulabilmek ve imkânlar dâhilinde yardım edebilmek belki de dünyanın en güzel duygusudur. Karşınızdaki kişi veya kişilerin sıkıntılarını gidererek iç huzuru bulmak bambaşka bir duygu. Zaman ve mekân ne olursa olsun, bir insana uzatılan bir el sizin ihtiyacınız olmayan bir şeydir ama onun için çok daha büyük bir şey olabilir..
Sadaka ile ilgili hadisler oldukça dikkat çekicidir. Bunlardan bazılarına bir göz atalım:
Güzel söz sadakadır.
Hayırlı işler sadakadır.
Her iyilik sadakadır.
Veren el, alan elden hayırlıdır.
Kim Allah’ın rızasını umarak ailesi için harcarsa, o kimse için sadaka olur. İşte benim yurdumun güzel insanlarının toplum içinde muhteşem değerli dayanışma ve yardımseverlik örneklerine şahit olmaktayım. İyilik meleği bu kişilerin müstesna isimlerini burada zikretmek isterim. Lenovo Tech Bilişim teknolojileri personellerinden Sayın Baran Özçiçek ve müşteri hizmetlerinde Habibe Demircan ile Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi personellerinden Sayın Tugay Boncuk arkadaşım hepiniz iyi ki varsınız. Sizlere müteşekkiriz…