SAMET KANMAZ
Bir yerin, konunun ya da olayın hâkimi olduğumuzda nasıl da ona dair kendimizi yetkin görürüz öyle değil mi? Üstüne cümleler kurar ve bilgili olmak ile ukala olmak arasındaki ince çizgi üzerinde bir o yana bir bu yana savrulur dururuz.
Oysaki sınırlı olan yeteneklerimiz ve “bir yere kadar” kadar olan aczimizden başka neyimiz var ki? Aciz ve muhtaç olduğumuzu hissedemediğimiz sürece ne sahip olduğumuz azmin ne de o güne kadar soğurduğumuz tecrübenin bir anlamı olmayacak. Bir zaman sonra fark edeceğiz, sahip olduğumuzu sandığımız şeyin sahibimiz olduğunu. Meğer öyle bir alışkanlık halinde yaşamaktayız ki olan biten hiçbir şeyi sorgulayacak durumda bile değilmişiz. Bu olanlar damla damla ve zaman içerisinde gerçekleşirken hissetmeden olduğunu fark etmeyeceğiz bile çünkü fark ettiğimiz an hissetmemiş olduğumuzu anlayacağız.
Tüm gün boyunca, tüm meslek erbapları ve gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler, çocuklar… Evet, çocuklar bile siyaset mesleğinin ve dünyasının, gündelik hayata konuşulmak üzere sunduğu konuları konuşuyor… Bilip bilmeden hem de… Kitap, kültür, gelecek konuşamıyoruz. İnsan, arkadaşlık ve sevgiyi de mesela. Konuşamıyoruz. Bunun yerine İstanbul’da kar yağışı sonrası kapanan Basın Ekspres yolunun Karayollarının mı yoksa İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mi sorumluluğunda olduğunu bile konuşuyoruz. Dolar, altın, coin ve Kazakistan’dan sonra tabi.
Asıl şunu bir irdeleyelim istiyorum. Bakın aslında hiçbir sorunun cevabı yok, kalmadı da. İstediğiniz güncel soruyu, istediğiniz sosyal görüşe sahip birine sorunuz. Cevap almak yerine, size sizinle ilgili soru soracaktır. Aynısı bize sorulduğunda karşılık olarak “ama hatırla bilmem hangi yılda sizin bilmem kim de şöyle yapmamış mıydı?” diye soracağımız gibi… Cevap – bilgi yok. Sadece sorular, sorular, sorular. Sahip olduğumuz bilginin değeri kalmadı ve değerimiz konusunda kimse bilgi sahibi değil.
Sahip olduğumuzu sandığımız her ne varsa esiri olmuşuz…
Cümleler de bile…
Cümlemiz hem de…
İnsanoğlu kuş misali ya hani… Bakın kuşlara… Gökyüzünün sahiplerine…
Hiçbiri uçarken göğe bakmıyor…