Ne de güzel isimler konulur oldu kız çocuklarına son dönemlerde. Adı da bahtı da güzel olsun diye seçilip, binbir özenle. “Duru bir Su gibi” bazan tek bir hecede. Kız çocuğu ya, “Nazlıbir Çiçek”; naif, kırılgan. Hüzün de var, Sevinç de...
Hangi AHların bedelidir bize kalan bilinmez; Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz; hayra çıkmaz düşler gibi.(*) Ağır bir karabasanın pençesinde; pervasız ve sinsi!. Gel gör ki sanki bir kan uykusu bizimkisi. 21.yüzyıl Türkiye’sinde düpedüz açlıkla, soğukla terbiye edilmeye çalışılan kesimlerin yeterince çıkmıyor sesi....
“Kanım dondu” denir ya tam da öyle oldu; Önce bir kadın arkadaşın köşe yazısı çarptı gözüme; Okudum, dedim ki pes doğrusu. Pes!. Öyle bir bakış ki baştan aşağı kadınlık bilincine ters! 20 yıl sonra Afganistan yönetimini yeniden ele geçiren kökten...
“Aylar önceydi; Gecenin bir vaktinde, izlenirliği fazla olmayan bir televizyon kanalında henüz yeni başlamakta olan bir film yakalamış, kaçırmaması için hemen arkadaşıma mesaj yollamıştım. Meğer aynı kanaldaymışız. Gerçekler üzerinden çekilmiş, nefis bir Afgan sinema filmiydi. (*) Nefes nefese izledikten sonra,...
Kırk dereden su taşınsa arınamayacak pis kokuların ortalığa salındığı bugünlerde, elbette “enseyi karartmayalım.” Bakın, doğa takviminden şaşıyor mu hiç; insanlık da yolunda ilerleyecek er geç… Nüktelerin ustası Çetin Altan’a bir selam salalım önce; Yeri geldikçe kullanmayı pek sevdiğim Deli Dılaca...
“…Zira, kör inancın akla, karanlığın aydınlığa, yobazlığın çağdaşlığa, cehaletin bilime yeniden diş bilediği bu günlerde öyle akıl almaz işler oluyor ki giderek tımarhaneye dönen ülkemde: Her an için, Akıl bize çok gerek!…” Büyük konuşmuşum meğer; Mümkün olsa da MAYISTA Hiç...